Uyandığımda yerdeydim, yorgan da altımda duruyordu. Gece uyurken yere düşmüş olmalıydım. Ama benim asıl merak ettiğim; yere düşüp, nasıl uyanmadığımdı. Merakımı bir kenara bırakıp yerden kalktım. Saatin kaç olduğuna baktım. 8:16 Pekala
ders 8.30’da başlıyordu. 14 dakikam vardı. Zil çaldıktan sonra gecikirsen müdür yardımcısının ciyaklıyan sesini yarım saat boyunca dinlemek zorunda kalacağımı bildiğim için acele etmeye çalışıyordum. Tabii şeytan yine dayanamayıp işime burnunu soktu.
Giyindikten sonra koşar adım merdivenlerden inerken, basamağın kenarına bastım. Ne olduğunu bile anlamadan basamaklardan popomum üstünde seke seke indim. Bel altında feci bir acı vardı. Bu çok utanç vericiydi. Zar zor yerden kalktıktan sonra mutfağa gittim. Tipik kahvaltım, mısır gevreğini dolaptan almak üzere dolaba gittim ama yoktu. Mutfağın altına üstüne getirdim, ama sonunda buldum. Çöp kutusunda.
Tekrar saate baktım. 8.22. Kahvaltı olayı başlamadan bittiğine göre okula yetişmek için daha çok zamanım vardı. Kapıyı açtığımda büyük bir sürprizle karşılaştım. Dün, bütün gece kar yağmış; ve bazı yerler buz tutmuştu. Karla bir sorunum yok ama eğer benim gibi buz patenine yeteneğiniz yoksa buzla temas ettiğinizle düşer ve düşürsünüz.
Bulabildiğim en tırtıklı ayakkabıyı bulup dışarı çıktım. Evlerin çitlerine, ağaç dallarına tutunarak yavaş yavaş ilerliyordum. 3 dakikalık yolu, 8 dakikada aştım. Ama yine de geç kalmamıştım. Okulun bahçesine girdiğimde, Kar topu savaşı yapan öğrenci grubuyla karşılaştım. Oradan sağlam bir şekilde geçemeyeceğimi düşünürken kurtarıcım bana seslendi.
“ Merissa! ”
yanıma doğru hızlı ama dikkatli adımlarla geldi.
“ Buraya gelirken kaç kere düştün? ”
“ İnanır mısın, hiç düşmedim.”
“Hayır, kesinlikle inanmam.”
Koluna girdim ve ilerlemeye başladık. Daha biraz ilerlemiştik ki bir anda ayağım kaydı ve yapacağımı yaptım. Ben düşerken beni tuttu, ama onun ayağını kaydırdım ve ben üstte o altta, ikimiz de yere düştük.
“Jim! İyi misin?!”
Hemen üzerinden kalktım ve elimi kalkması için ona uzattım. Ama o tedbirli davrandı ve elimi tutmadan yerden kendi kalktı.
“İyiyim, tamam sorun yok.”
“Ben gerçekten çok özür dile…”
Eldivenini ağzıma tıktı. Eldivenini hemen ağzımdan çıkarttım.
“Neyse sırtındaki karları temizleyelim.”
Arkasına döndü. Biraz sırtındaki karları silkeledikten sonra, çaktırmadan yerden kar aldım ve kapşonunun içini karla doldurdum.
“Tamam, temizlendi. Şapkanı takta üşüme.”
Kapşonunu kafasına geçirdim.
“ Aouvv!! ”
Garip bir ses çıkardı. Kafasından karlar dökülüyordu.
“ İşte bunu yapmayacaktın. ”
Üzerime doğru gelmeye başladı. Küçük bir çığlık kopartıp kaçmaya başladım. O da arkamdan kar topları atıyordu. Okulun arka taraflarına doğru kaçıyordum ki bir anda 6. sınıflardan küçük bir çocukla sertçe çarpıştık. Ben sadece yere kapaklandım, ama çocuk kafasını duvara çarptı ve bayıldı. Ne yapacağımı bilemeden öyle dikilirken Jim yetişti ve çocuğun durumuna baktı.
“Gidip hemşireyi çağır.”
Ben yerimden kımıldayamadım.
“Merissa, hemen gidip hemşireyi çağır yoksa çocuğa bir şey olabilir.”
Eğer çocuğa bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim , hemen koştum. Hemşire her zaman ki yerindeydi.
“ 6. sınıflardan bir çocuk düştü, kafasını duvara çarptı ve bayıldı. Yardım edin! ”
Hemşire hemen harekete geçti iki adamla birlikte bahçeye koştu. Çocuğu hemen revire götürdüler. Bende arkalarından bakakaldım. O sırada zil çaldı. Herkes içeriye girmeye başladı. Bir tek ben ve Jim dışarıda kaldık.
“Merak etme çocuğa bir şey olmayacak.”
Kafam başka yerdeydi. Gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Jim’e yaslandım o da bana sıkıca sarıldı… Bir süre göz yaşlarımla kıyafetini ıslattıktan sonra durdum.
“Hadi sınıfına git artık, yeterince geç kaldın.''
“İlk ders zaten müzik. Gitsem bile en fazla trombonumu önümdeki çocuğun kafasına çarpıp duracağım. Gitmeyince ona iyilik ediyorum.”
Birlikte güldük. Beni mutlu etmeyi çok iyi beceriyordu.
“Tuvalete gidip elini yüzünü yıka, ben de sana içecek bir şey alayım.”
“Teşekkür ederim.”
Beni tuvalete kadar götürdü, bir kez daha sarıldıktan sonra gitti. Bende tuvalete girdim. Gözlerim ağlamaktan şişmişti ve kırp kırmızıydı. Yüzümü yıkadım. Sonra tekrar ağlamaya başladım.Jim gelmeden önce ağladığımı anlamaması için yüzümü bir kere daha yıkıyordum ki kapının açıldığı duydum. Kim olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde bir adam gördüm. Kızlar tuvaletinde..
“Özür dilerim, ama yanlış yere geldiniz burası kızlar tuvaleti.”
dedim imalı bir şekilde ama sonra adamın yüzüne dikkat ettim. Yüzünde çok güzel mavi renkli dövmeler vardı. Sonra kim olduğunu anladım. Bir iz sürücüydü. Bana doğru yaklaştı. Parmağını kaldırıp alnımın ortasına bastırdı.
“Merissa Jacqueelinea!
Gece seni seçti; ölümün doğuşun olacak,
Gecenin tatlı sesine kulak ver.
Kaderin seni Gece Evi’nde bekleyecek.”
Gözlerimin etrafına sanki at gözlüğü koymuşlardı da etrafımı görmemi engelliyordu. Kafamda birisi beynime kılış batırıyormuş gibi bir histen sonra gördüğüm biraz şeyde karardı. Sonra sert zemine düştüm.Yerden kalktığımda, düşmemden çok zaman geçmemişti. Adam ortadan kaybolmuştu. Hemen aynaya baktım. Alnımın ortasında içi boş bir hilal vardı. Hilalin durduğu yerde hala biraz daha ağrı vardı. Ama önceki gibi değildi. Bugün berbat bir gündü. Biraz sonra kapıdan gelen bir sesle irkildim.
“Merissa, iyi misin? Yardıma ihtiyacın var mı?”
Jim gelmişti. Beni böyle göremezdi.
“Git buradan!”
Sonra kapının açıldığını duydum. Hemen ellerimle yüzümü ~ özellikle alnımı ~ kapadım. Gelip yanıma oturdu.
“Buraya gelmeden önce çocuğa baktım. Uyanmıştı ve gayet iyiydi. Hemşire bir sorunun olmadığını ama emin olmak için ailesini gelip onu hastaneye götüreceğini söyledi.”
İyi. En azından bir tane iyi haber almıştım. Tepki vermeyince başka bir sorunum olduğunu tahmin etmiş olmalı.
“Seni üzen şey ne?”
Cevap vermedim. Ellerimi yüzümden çekmeye çalıştı. Biraz direndim ama savaşı o kazandı ama bu seferde yüzümü eğdim. Tek eliyle iki bileğimi birden tuttu ve diğer eliyle çenemden tutup yüzümü kaldırdı. Gözlerine bakıp dövmemi gördüğü andaki hisselerini anlamaya çalıştım. Tek gördüğüm şaşkınlık oldu. Belki de Oscarlık performans gösteriyordu ama gözlerinde ne nefret, ne korku ne de başka bir şey gördüm.
“Bu ne zaman oldu? Nasıl oldu?”
Ona ne olduysa her şeyi anlattım. Sonra bana bugün 2 kez yaptığı gibi ama daha sıkı sarıldı. Ciğerlerimden bir hıçkırık yükseldi ve tekrar ağlamaya başladım. Bugün ne kadar çok ağlamıştım. Normalde çok ağlayan biri değilimdir ama bugün çok kötü geçmişti ve büyük ihtimal histeri krizi geçiriyordum.
“Hadi seni eve götürelim.''
beni bir anda kucağına aldı.
“Hey, yavaş ol! Hem derslerin ve derslerim ne olacak?”
Ben zaten bu dövmeyle ortalıkta dolaşacak değildim ama Jim’in dersleri kaçırması, özellikle finallere bu kadar az zaman kala, yapamayacağım bir şey.
''Boş ver dersleri.''
Beni kucağında zıplattı.
“Beni yere bırak.”
“Tamam ama koluma gir ya da elimi tut.”
Ama ben ikisini birden yaptım. Koluna girip elini tuttum. Jim bana büyük bir güven veriyordu. O varken bana bir şey olmazdı. Eve vardığımızda saat daha 9.30’du. Bu kadar olayın bu kadar kısa zaman içinde olması bana imkansız gibi geliyordu ama olmuştu. Hepsi 1 saat içinde olmuştu! Ben içeri girdim ama Jim hala dışarıda dikiliyordu.
“Hadi içeri gelsene!”
“Benden korkmuyorsun değil mi?”
Garip bir şekilde suratıma baktı.
“Senden neden korkayım ki?!?”
İşaret parmağımla dövmemi işaret edip etrafında daireler çizdim.
“Komik olma. O sadece dövme. Seni götürüp yerine bir canavar getirecek değil ya!”
“İyi de o zaman neden içeri girmiyorsun? Nerdeyse her gün buradasın ve şimdi içeri girmiyorsun.”
Abartılı bir şekilde kafamı hayretler içerisindeymişim salladım. Ses tonunu değiştirerek:
“Komşular bir şey demesin?”
“Sen yolunu mu şaşırdın? Hollywood’da olman gerekiyor senin!”
elinden tutup onu içeri çektim. O da zorlamadan geldi.
“Eee… Madem okulu ektik, bütün gün ne yapacağız?”
“Bence film izleyebiliriz.İstediğin bir film varsa DVD’lerin yerini biliyorsun, bende mısır patlatayım.”
“Tamam”
o DVD’lerin arasına, ben de mutfağa gittim. Döndüğümde her şey hazırdı. Perdeleri kapatmıştı, örtü getirmişti, film başlamaya hazır
bekliyordu.
“Hımm…. Çok akustik bir ortam yaratmışsın.”
yanına oturdum, ve filmi izlemeye başladık.
Film Titanik’ti. Uzun ama çok güzel romantik bir filmdi. Başımı Jim’in göğsüne rastladım. Nerdeyse bugün olanları unutacaktım. Filmin sonlarına doğru gözlerim ağarlaştı ve kapandı. Gözümü açtığımda yatağımda yatıyordum. Büyük olasılıkla hatta kesinlikle Jim beni uyuyunca yatağıma taşımıştı. Kimse onun kadar iyi bir arkadaş olmaz. Bazen
onu değerini bilemiyormuşum gibi geliyor. Alt katta düşen bir şeyin sesini duydum ve saate baktım saat 5.42’ydi. annem 42 dakika önce gelmişti ve şimdi büyük olasılıkla aşağıda yemek yapıyordu. Anneme “gece evi” ile ilgili şeyi söylemeliydim ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. En iyisinin doğaçlama olacağına karar verdim ve aşağıya indim.
“Anne”
“Efendim, tatlım?”
bana döndü.
Annemin yüz ifadesini izledim. Önce yüzü dondu sonra gözleri büyüdü ve alt dudağı titredi. Annem de şaşırmıştı ama Jim’in kinden 10 kat daha kötüydü.
“Aman tanrım!''
“Benim Gece Evi’ne gitmem gerekiyor.”
NOT : *Bu benim başkasitede yaptığım rp dir.